ÖNCE KARS'A, SONRA EDİRNE'YE



Bir çoğumuz için yepyeni umutlarla başlayan yeni bir yılda tüm bisiklet dostlarına merhaba. Geçtiğimiz yıl özellikle Türkiye'de bisikletin yıldızının parladığı bir yıl oldu. Aralarında Ankara'nın da olduğu çeşitli kentlerde var olan bisiklet topluluklarına pek çok yeni grup eklendi. Bu gruplar, bireysel olarak bisiklet kullanmanın keyfine,  grup sürüşlerinin eğlencesini, neşesini, disiplinini, yardımlaşma ve dayanışma duygusunu ve kültürünü ekledi. Bir çok kentte düzenlenen festivaller, etkinlikler, şenlikler vb. organizasyonlarla insanlar bisikletten topluca keyif almanın yanısıra, zaman zaman onun için belediye, bakanlık, emniyet kapısı aşındırmayı ve gerektiğinde mücadele etmeyi de öğrendi. Bir çok kentle birlikte Ankara'nın bisiklet gruplarından gelen haberler, benzeri uğraş ve etkinliklerin kış mevsiminde de süreceğini gösteriyor. Yani 2013 yılında bisikletin bir ulaşım, spor, eğlence ve uğraş aracı olarak daha da yaygın bir biçimde gündemde kalacağından umutluyuz.

Geçmişten Bugüne
Gelecekten umutlu olmak güzel şey. Ama geçmişin o engin derinliklerinde apansız ve umulmadık biçimde karşınıza çıkan yaşanmışlıkların, cesaret ve direnci geleceğe taşıması apayrı bir güzellik. Tıpkı bir dostumun hediye ettiği , Turgut Özakman'ın  Cumhuriyet  adlı kitabının sayfaları arasında beliriveren cesaret ve direnç  gibi. 1923-1938 yılları arasında yaşanan baş döndürücü siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri son derece akıcı üslubuyla anlatan usta yazarın aktardıkları arasında karşıma çıkan şu satırları yazarının iznine sığınarak alıntılamak isterim:

                Binbaşı İsmail Hakkı Bey spora çok önem veriyordu. Futbol takımının yanında bir de güreş takımı kurmuştu. Askeri eğitim çalışmalarına koşu, yüksek atlama, uzun atlama, jimnastik gibi spor dallarını da eklemişti.
                Son olarak bir bisiklet takımı kurdu. Muhasebeci ancak 12 bisiklete yetecek kadar para verdiği için takım 12 kişiydi. Bu takımın başına da Üsteğmen (Deli) Daniş Karabelen'i getirdi. Bisiklet takımı, gençleri bisiklete alıştırmak, bu spora heveslendirmek için birörnek formaları ile şehre iniyor, gösteri yapıyorlardı. Bu şeytan arabaları çocukların ve gençlerin çok hoşuna gitmişti. Ankara'da da bisiklet satanlar, tek tük bisiklete binenler görülmeye başladı.
                Bisikletçileri izleyen Gazi sayılarının artırılmasını istedi. İsmail Hakkı Bey'e kök söktüren muhasebeci birdenbire cömert kesildi, bisiklet sayısı 24'e yükseldi. Usta bir bisikletçi yenileri eğitip yetiştiriyordu. Gazi, İsmail Hakkı Bey'e, "Bisikletçilerin Kars'a kadar gidip gelebilirler mi?" diye sordu.
                "Siz emredin, her yere giderler."
                "Bir program yapın. Bu yıl Kars'a gidin. Spor ruhunu yayın, bu yeni sporu tanıtın. Gençlere güçlükten yılmamayı öğretin."
                Şehirler arasında doğru dürüst yol bile yoktu daha. Eski kervan yolları vardı. Yağmurda batağa dönüyorlardı. Ama emir emirdi. Sıkı bir program yaptılar. Takımın başına Daniş Üsteğmen geçti.
                Mart sonunda küçük bir törenle yola çıktılar. Az sonra yağmur başladı. Gittikçe şiddetlendi. İsmail Hakkı Bey yeni aldığı kırmızı spor otomobiliyle bisikletçileri izliyor, yağmur bisikletçilerin iliklerine işliyordu. Yol çamur denizi olmuştu. İsmail Hakkı Bey aynı hizaya gelince camını açıp seslendi:
                "Daniş, nasıl gidiyor?"
                Daniş, komutanın 'bugün kalsın, yarın hava iyi olunca yola çıkarsınız' gibi bir emir vereceğini umut ediyordu. Ama yılmış görünmemek için "İyi gidiyor efendim" diye bağırdı.
                "Güzel. Hedefe kadar devam!"
                Otomobil yavaşladı, komutan geri döndü. Takım coşkun bahar yağmuru altında, sırılsıklam, çamur içinde yoluna devam etti.
                Törenlerle karşılandılar. Mola verdikleri her yerde bisiklet ilgi odağı oldu. Olan, olmayan yollardan geçerek, balçığa saplanarak, dağ yollarını aşarak, derelerden geçerek, yağmurda ıslanarak, sıcakta yanarak, yorgunluktan eriyerek, yılmadan ilerlediler. Sonunda Kars'a ulaştılar. Büyük törenle, Karslıların sevgileriyle karşılandılar.
                Bu azimle Ağrı'ya bile çıkabilirlerdi.
                Dönüşte Gazi'den aferin ve yeni bir görev alacaklardı.

(Özakman, Turgut. Cumhuriyet: Türk Mucizesi. 2. Kitap, 9. Basım, Bilgi Yayınevi, Ankara.)(syf. 339-40)

Yeni görev gecikmedi:

                İsmail Hakkı Bey bisiklet takımını topladı. Gazi'den aldığı emri iletti:
                "Bu yıl da Edirne'ye gidilecek."
                Üsteğmen Daniş Karabelen'in yönetiminde bisikletçiler hazırlandılar. Yine küçük bir törenle yola çıktılar. Toprak yollarda, toz yuta yuta, sıcaktan bunalarak Edirne'ye kadar pedal çevirdiler. Boğaz'ı geçerken gemiye binmişlerdi. Yirmi dakikalık Boğaz yolculuğu yorgunluklarının ödülü oldu. Yine her mola verdikleri yerde sevgiyle karşılandılar. Basın bu yolculuğa geniş yer verdi. Bisiklet günlük konuşmaya girdi. Gençler bisiklete merak sardılar.
                Bu sırada izci grupları da Türkiye'nin her yanında kısa kamplar için doğaya açılıyorlardı.
                Edirne'de iki gün dinlendikten sonra dönüş yolculuğu başladı. Geçeceklerini bilenler yollara çıkıyor, bu azimli gençleri alkışlıyor, ayran, börek ikram ediyorlardı. (age, syf. 344)

1929-30 yıllarının Türkiye'sinde, o dönemin yokluklarla dolu ama bir o kadar coşkulu ve heyecanlı atmosferinde bisiklet adına ne büyük bir macera! Yaşadığımız çağda aynı coşku ve heyecanla daha büyük ve güzel maceraları yaratmak ve yaşamak bugünün bisiklet severlerine düşüyor.


Yeni yılda sağlık, mutluluk ve barış için dönsün tüm pedallar!




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meril Çiğdem Durmuş Anısına

Eurovelo 15: Ren Nehri Bisiklet Turu

NEDEN BİSİKLET?