Bisiklet Özgürlüktür



                           

Son bisiklet yazısının üstünden tam iki hafta geçti. Ama yaşadıklarımız, bir ana sığacak kadar hızlı ve baş döndürücü, yıllara yayılacak kadar yoğun. Yaklaşık iki hafta önce İstanbul, Taksim'de başlayan, dalga dalga yurdun dört bir tarafına yayılan, korku zincirlerinin paramparça oluşuyla saflık, iyi niyet, öfke, cesaret, isyan, dayanışma, coşku, hüzün, zeka, mizah ve yaratıcılık sarmalında çelikleşen direniş, kibri, otoriterliği, çok bilmişliği, önyargıyı, basmakalıp siyasi, sosyolojik ve psikolojik ahkam kesmeleri yerle bir etti.

Halkın geleneksel değerleri payanda edilerek kurulan tezgahlarda ekonomik "gelişme" adına yerel ve genel ölçekte insanların yaşam alanları, toprağı, deresi, suyu, gölü, ırmağı, havası, otu, böceği ve ağacıyla talan edildi. Yaşam biçimleri, siyasal, sosyal, psikolojik baskılar yetmezmiş gibi yasal tehditlerle zaptı rapt altına alınmaya kalkışıldı. Yıllardır alt yapısı adım adım bu günler için hazırlanan resmi-sivil polis güçleri ve yarı militer çeteleriyle olası itiraz ve isyanların görüldüğü yerde ezilmesi  hedeflendi. Ve bütün bunlar, liberal ekonomi-ileri demokrasi çığlıklarıyla oluşturulan kutsal rant ittifakının ideolojik-politik tahakkümüyle doğal, kaçınılmaz ve olması gerekenmiş gibi gösterilmeye çalışıldı.

Ama yaşam her zaman planlandığı gibi yürümüyor işte.  Toplumsal gidişatın dinamiği, bu güne dek hemen hepimiz tarafından apolitik bir kayıp kuşak olarak nitelendirilmiş gençliğin fitilini, kendilerinden bir kaç kuşak önce gelen anne-baba, abi-abla, teyze-amca desteğiyle, şimdilik kendiliğinden gibi görünen ama ileride kendine özgü, yepyeni  ve bambaşka bir örgütlenme biçimine evrilmesi kaçınılmaz devinime doğru tutuşturuyor.

Peki bu süreçte, bireysel davranan ya da çeşitli gruplar içinde yer alan ve sayıları son yıllarda hızla artmakta olan bisiklet severler nasıl bir tavır aldılar ve almaktalar? Gerek direniş alanlarından sosyal medya aracılığıyla gelen haberler, gerek bisiklet gruplarının yine sosyal medyadan yaptığı duyuru ve çağrılar, gerekse kişisel gözlemler, yurdun dört bir yanında çeşitli nedenlerle bisiklete binenlerin büyük çoğunluğunun eylemleri desteklediğini ve bir çoğuna bisikletiyle ya da bisikletsiz katıldığını ortaya koyuyor. İşte bu hiç de şaşırtıcı olmayan, hatta tam da beklenen bir durum. Çünkü bisiklete binenlerin büyük çoğunluğu yukarıda sözü edilen vahşi piyasacı, rantçı, doğa, çevre ve canlı düşmanı düzeninin kendilerini de ezdiğinin farkında olan ve bu yüzden bu düzene karşı çıkan bir bilinç ve tavra sahip.

Kuşkusuz bisiklet kullanıcılarını homojen bir sosyolojik katman olarak görmek, benzer siyasi tavır ve tepkiler geliştirdiklerini ileri sürmek doğru olmaz. Ancak direnişin ruhunu ve özünü oluşturan, kamuda gücü elinde tutan merkezi otoritenin mahalle-sokak-park yereline dahi el atıp hükmetme iştahı ve pervasızlığına karşı çıkma ortak tepkisini  bir çoğunun benimseyip içselleştirdiğini görmemek de olanaksız. İçtenlikli ve dini hassasiyetleri yüksek bisikletçilerin çoğu, çıkar uğruna kentleri, parkları, ağaçları talan etmenin, bunlara karşı yapılan eylemleri gazla, suyla, sopayla, copla, tekme- tokatla, işkenceyle, tehditle, hapisle önlemeye kalkmanın haksızlık, zulüm ve günah olduğunun farkında.




O halde yazının başlığına geri dönüp bir kez daha vurgulayalım:

Bisiklet özgürlüktür. Gaza getirir, gaza gelmez.







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meril Çiğdem Durmuş Anısına

Eurovelo 15: Ren Nehri Bisiklet Turu

NEDEN BİSİKLET?