Kocatepe'den Frig Vadisi'ne
kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır.
gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın,
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
düşman üç saatlik yerdedir
ve hıdırlık-tepesi olmasa
afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
kuzeydoğuda güzelim-dağları
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır.
gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın,
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
düşman üç saatlik yerdedir
ve hıdırlık-tepesi olmasa
afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
kuzeydoğuda güzelim-dağları
...
dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
paşalar onun arkasındaydılar.
o, saatı sordu.
paşalar : «üç,» dediler.
sarışın bir kurda benziyordu.
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
kocatepe'den afyon ovası'na atlıyacaktı.
tek
ateşler yanıyordu.
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
paşalar onun arkasındaydılar.
o, saatı sordu.
paşalar : «üç,» dediler.
sarışın bir kurda benziyordu.
ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
kocatepe'den afyon ovası'na atlıyacaktı.
Nazım Hikmet
Onlar
Kocatepe'den Afyon ovasına atlamasalar da bisikletleriyle aktılar. Bir zamanlar
toplar, makineli tüfekler ve bilumum teçhizatıyla orduların yürüdüğü, Şuhut'tan
başlayıp çıplak tepelerin arasından ağır ağır kıvrılarak yükselen, yer yer sert
tırmanışları da içeren Kocatepe yolu bu kez bisikletçilere ev sahipliği yaptı.
Ankara'daki "Başkent Bisiklet" üyesi bir grup 30 Ağustos sabahı yola
çıkıp öğlen saatlerinde Afyon'daki bisikletçilerle buluştu. 20 kişilik grup
önce Şuhut kasabasına geçerek Mustafa Kemal'in büyük taarruzda karargah olarak
kullandığı Atatürk Evi'ni ziyaret etti. Şuhut-Çakırözü Köyü arasındaki 5
kilometrelik nispeten düz parkuru izleyen grup, "Zafer Yolu" olarak
adlandırılan ve % 5-10 arası eğimleri barındıran yaklaşık 14 kilometrelik tırmanışı
gerçekleştirirken 90 yıl öncesinin derin uğultusunu tüm benliklerinde
hissediyordu adeta.
Şuhut'tan
özgün çömleğiyle gelen ve Anadolu'nun son derece lezzetli ve besleyici bir
yemeği olan keşkek Kocatepe'nin eteklerindeki bir çay bahçesinde bisikletçilere
son rampayı da çıkacak enerjiyi sağlıyordu. Büyük Taarruz'un yönetildiği ve
yaklaşık 1900 metre yüksekliğiyle Afyon ve çevresine hakim Kocatepe'nin
etkileyici sessizliğinde tırmandıkları yola, uzaklardaki belli belirsiz
gölcüklere, puslu ovalara, su kollarına bakan bisikletçiler, Nazım'ın yukarıda
aktardığımız dizelerini okurken de hissedilen dingin bir ürpertiyle dönüş
yoluna, Büyükkalecik üzerinden Afyon'a kadar sürecek inişe doğru
hareketleniyorlardı. Toplamda 48 kilometreyi pedallamış, tarihi solumuş, hakedilmiş
bir yorgunlukla günü bitirmişlerdi.
Ertesi
gün yakın ama farklı bir coğrafyada, farklı bir tarihin izini sürmek üzere
araçlarıyla yola koyulan grup Afyon-Eskişehir yolu üzerinden Ayazini
Kasabası'na ulaştı. Araçlar burada bırakılıp bisikletlerle yola devam edildi ve
Kapadokya'yı andıran Peribacaları, Avdalaz Kalesi, Yeşil Yayla, Göynüş Vadisi,
Aslantaş, Yılantaş, Maltaş, Antik Yol, Emre Gölü, Emre Tekke, Aslankaya,
Kapıkaya, Memeç Kayalıkları görülüp Döğer Kasabası'na ulaşıldı. Buradaki
Kervansaray ziyaret edilip fotoğraflar çekildikten sonra dönüş yoluna koyulan
grup Bayrameliler, Beyköy ve Kayıhan köylerini arkalarında bırakıp tekrar
Ayazini'ne ulaştılar. Rotayı gelenekselleştirip her yıl buluşmak üzere sözleşen
Ankaralı ve Afyonlu bisikletçiler vedalaşırken, önceleri birbirini tanımayan
ama iki gün ve 118 km boyunca bisiklet sayesinde tüm zorlukları dostluklara
çeviren insanların erincini paylaşıyorlardı.
Cide'den Mektup Var
Yaz aylarını Kastamonu, Cide'de geçiren okurumuz
sayın İhsan Karababa'dan aşağıdaki mesajı aldık. Son derece ilginç gözlemleri
ve haklı önerileri var. O nedenle buradan duyurmak istedik. Başta il yönetimi,
yerel yetkililer, federasyon vb. kurumsal yapılar olmak üzere tüm ilgililerin
dikkatine sunuyoruz.
"Sn.
Özkan Çakırlar
5
Ağustos tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara ekindeki “Trafikte Bisikletliye
Yer Var Mı?” makalenizi zevkle okudum. Bu makalede yayaların yok sayıldığını,
kaldırımların işgal edildiğini, bisikletlilerin yok sayıldığını,
bisikletlilerin saygı görmediğini, tacizlere, saldırılara, engellemelere maruz
kaldığını ve hayatlarını kaybettiğini anlatıyordunuz. Yazma amacım
görüşlerinizi tartışmak değil, asıl amacım duyarlı yaklaşımınızdan beklentilerimden
kaynaklanmaktadır.
Ben
yazlarımı, tesadüfen tanıdığım, Kastamonu’nun sahil kasabası Cide’de
geçiriyorum Bu kasabada her çocuğun, her insanın bir bisikleti var, aynı
zamanda burada bisiklet bir taşıma aracı. Bu kasabanın kendine has bir
trafik düzeni var. Kasabada, trafik ışığı ve trafiği düzenleyen polisler yok.
Kasabanın daracık yollarında yayalar, her yaşta bisikletli insanlar (bisiklet
destek tekerlekçilerine artık ihtiyaç duymayan çocuklar dahil), köpekler ve
otomobiller hareket halinde. Bunlara karşın ne bir fren, ne klakson sesi, ne
bir kavga, ne küfür,
ne de bağrış-çağrış ne de bir kazaya rastlanmamaktadır. Bugüne kadar görmediğim
son derece iyi işleyen bir trafik kargaşası yaşanmakta. Burada herkes
bisikletini istediği yere istediği sürece bırakır, istediği zaman gelir alır,
çalınma söz konusu değildir.
Bu sene Rıfat Ilgaz haftasında bisiklet yarışı da
düzenlendi, çocuklar 4 km.lik etabı zor tamamladılar. Nedeni kasabalının
bisikleti bilimsel şekilde kullanma kültürüne sahip olmaması. Örneğin bir
“bisiklet kulübü”, bisikleti anlatacak bir hoca yok, ihtiyaç da duymuyorlar.
Bisiklet turlarını zevkle izlememe rağmen bu spor hakkında fazla bir
bilgim yok, buna rağmen kasabanın coğrafi yapısının bisiklet sporu için son
derece elverişli olduğunu düşünüyorum. Sizin bisiklet sporuyla ilginizi
bilmiyorum, buna rağmen olanak bulursanız kasaba gelip bisikletli yaşama
doğrudan tanık olmanızı, olanağınız varsa bisiklet federasyonunun ilgisini
çekmenizi, bisiklet tutkunu bu kasabada bisiklet sporunun gelişmesine ön ayak
olmanızı dilemekteyim.
Düşüncemi
hoşgörüyle karşılaşmanızı dilerim selam ve saygılarımla.
İhsan Karababa"
Cide'de bir bisiklet grubu, kulübü, derneği vb.
neden kurulmasın? Gençlerin ilgisi spora, özellikle de bisiklete neden
çekilmesin? Bu ve benzeri konulardaki görüş ve önerilerinizi bekliyoruz.
Keyifli pedallar.
Yorumlar
Yorum Gönder