Eurovelo 15 Ren Nehri Bisiklet Turu Bölüm 1
Zamanımız
sınırsız olmadığından tura Almanya’nın güneyinden, Baden-Baden’dan başlayıp
Ren’in denize döküldüğü Hoek van Holland’a ulaşmayı, oradan da Amsterdam’a geçip
dönüşümüzü gerçekleştirmeyi planladık. Bu planlama doğrultusunda, 2 Ağustos
2016’da gidip 19 Ağustos 2016’da dönecek şekilde beş kişilik ekip için uçuş
rezervasyonu yapıldı. Bisikletleri yanımızda götürme ya da oradan kiralamayı
içeren seçenekler gözden geçirilip ilkinde karar kılındı. Bu amaçla THY’nin
ilgili bölümüyle görüşülüp bisikletler için ayrıca yer ayrıltıldı. Burada
belirtmek gerekir ki THY bisikleti, kayak, snowboard, golf malzemeleri gibi
spor eşyasından saymadığı için bisiklet başına gidiş-dönüş 60 Euro taşıma
ücreti talep etti. Bu miktar 30’ar Euro şeklinde check-in işlemleri sırasında
ödenecekti.
Uçuş
tarihleri Nisan 2016’da kesinleşip biletler alındıktan sonra Nurhan’la birlikte
turun ayrıntılı planlamasına, günlük etapların belirlenip buna göre kamping
alanlarının saptanmasına başladık. Temel olarak çadırda konaklayacak, kendimize
dinlenme ve toparlanma fırsatı vermek için turun ortalarında ve sonunda birer
gece de otelde kalacaktık. Geçeceğimiz parkurların genel olarak düz olup fazla
eğim içermediği gerçeğinden hareketle, yerleşim yerlerinin küçük ya da büyük
olmasını da göz önüne alarak günlük ortalama 50-60 kilometre yol almak üzere
planlamamızı yaptık.
Ren Nehrinin her iki yanında da bisiklet yolu altyapısı
olduğundan, hangi etapta hangi tarafı seçeceğimizi, kampinglerin ve köprülerin
konumu, feribotların geçiş noktaları, daha önce benzer rotaları yapmış ve
bunları paylaşmış kişilerin deneyimleri vb. noktaları dikkate alarak Nurhan
titizlikle planladı. Kamp alanlarının hemen hepsine mesaj atıp konaklama
ayrıntılarını, ücretlerini ve rezervasyon gerekip gerekmediğini öğrendi ve not
etti. Bazı noktalarda seçenek oluşturmak amacıyla yedek kamp yerleri belirleyip
listeye ekledi. Tüm parkuru, etapları ve kamp alanlarını Google Haritalarda
çizdirip kayıt altına aldı. İyi ki de öyle yapmış çünkü bunlar tur sırasında
gerçekten çok işimize yaradı ve her şeye rağmen, birçok bisikletçi gibi zaman
zaman yolu kaybettiğimizde, doğru rotaya dönüş konusunda bize çok yardımcı
oldu.
Hazırlıkların
ve tur tarihinin yaklaşıyor olmasının verdiğin heyecan, ekipteki arkadaşlardan
birisinin çalışmaya başlaması ve bu yüzden eşiyle birlikte katılımının zora
girmesi, ardından ülke içindeki siyasi gelişme ve çalkantıların getirdiği yurt
dışına çıkış konusundaki belirsizlikler sonucu bir arkadaşın daha turu iptal
etmek zorunda kalmasıyla yerini endişeli bir bekleyişe bıraktı. Üzerinde emek
harcanarak bu kadar planlama ve hazırlık yapılan ve heyecanla beklenen turu
iptal etmeye içimiz hiç elvermediğinden iki kişi olarak yola devam etmeye ve
koşulları sonuna dek zorlamaya karar verdik. Evimizden bisikletlerimiz ve
bisiklet bagajlarımızla sabaha karşı bizi alıp Esenboğa’ya götürecek havaalanı
transfer aracını da ayarlamış, gerekli ödemeyi yapmış ve beklemeye başlamıştık.
Artık bizi ne engelleyebilirdi ki?
Ama THY bizim
gibi düşünmüyordu anlaşılan! Hareket zamanından 24 saat önce yapılabilmeye
başlanan check-in için bilgisayar başına oturduğumuzda yurtdışı işlemini
sorunsuz hallederken Ankara-İstanbul uçuşunu sistem görmemekte ısrar ediyordu.
Aylar önceden yapılan rezervasyona rağmen iç hat uçuşu nedense biz uçamadan
sistemden uçup gitmişti! THY müşteri temsilcileriyle gün boyunca yaptığımız ve
akşam da süren 9-10 telefon görüşmesi, sorunu çözmek bir yana sinirlerimizi de
alt üst etmişti. Akşam saat dokuz sularında son kez çevirdiğim numara 23 dakika
kadar açılmayınca kapatıp turdan tam vaz geçecekken bağlanan bir müşteri
temsilcisi bir şekilde sorunu çözüyor ve biz de “iyi ki o telefonu
kapatmamışız” dedirtecek turumuza gergin de olsak başlıyorduk.
Bir başka
sorunumuz İstanbul’a inişle İstanbul’dan kalkış arasındaki sürenin kısa oluşu
ve o sıralarda yurt dışına çıkışlardaki sıkıntı nedeniyle Almanya uçağına
yetişememe olasılığının yüksekliğiydi. İki uçuş arasında yaklaşık bir saat kırk
beş dakika vardı ve resmî açıklamalarda bile yurt dışı uçuşlar için en geç üç
saat öncesinde havaalanında olunması gerektiği belirtiliyordu. Neyse ki bu
sorunu, Esenboğa havaalanındaki görevlinin bizi bir önceki uçuşa gelmeyen
yolcuların yerine son anda kaydırmasıyla çözüp bir engeli daha aşıyorduk. Tabii
bisikletlerimiz ve diğer bagajlarımızın kaybolmadan ve bir zarar görmeden
uçaktan çıkmasına ve sökülmüş parçaların tekrar yerine takılarak pedalların
dönmeye başlamasına kadar hiçbir şeyden emin olamayacaktık.
Bisikletlerimizi, Delta Bisiklet Emek Mahallesi şubesindeki arkadaşların da yardımıyla, tekerleri çıkarılmış, pedalları içeri döndürülmüş haliyle, içi hava kabarcıklı naylon ambalaja sarıp sıkıca bantlamıştık. Ön ve arka aktarıcılar gibi hassas yerleri ekstra desteklerle korumayı da ihmal etmemiştik. Almanya’da Baden Baden havaalanına inip bisiklet ve bagajlarımızı eksiksiz olarak alınca derin bir oh çektiğimizi hatırlıyorum. Özellikle İstanbul’da havaalanındaki kalabalığı, keşmekeşi ve pasaport kuyruğundaki sonu gelmez yılanvari kıvrımları görüp yaşadıktan sonra indiğimiz bu havaalanı, bize Anadolu’daki küçük bir kentin otobüs terminalini anımsatıyordu ancak.
Yorumlar
Yorum Gönder