Eurovelo 15 Ren Nehri Bisiklet Turu Bölüm 3





4. günümüzde Worms’tan  yaklaşık 65 kilometrelik bir parkurla Mainz’a uzanacağız. Hava bir yağmurlu, bir güneşli. Yer yer yapım çalışmaları nedeniyle karmaşık ve uzun yollardan geçiyoruz. Bazı küçük yerleşim birimleri ölü kentleri andırıyor, in cin top oynuyor. Her gün bisiklet üzerinde olmak, yeni yerleri bisikletle görüp keşfetmek, her sabah başka bir yerde uyanıp her akşam başka bir yere bisikletle ulaşmak yavaş yavaş hayatımızın bu bölümünün yaşam biçimi haline dönüşüyor ve bu durum gerçekten de mutluluk verici. Karşıdan, uzaktan dinamik pedal döngüleriyle gelen genç çiftlerin, yanımızdan geçerken en az bizim yaşımızda olduklarını görüyor, arkadan gelip bizi rahatlıkla sollayan teyze ve amcaların konuşup gülüşerek uzaklaşmalarına tanık oluyor, bisiklet performansımızı, yükümüz de olsa, hafiften sorgulamaya başlıyoruz. Evet, buralarda nüfus oldukça yaşlı ama böyle yaşlanmaya can kurban derken bir mola noktasında yüreğimize su serpecek gerçeğe tanık oluyoruz: meğer o bizi sollayıp giden teyze ve amcaların çoğu elektrikli bisiklet kullanıyormuş! Tur boyunca tanık olacağımız üzere, Avrupa’da elektrikli bisiklet kullanımı çok yaygın. İnsanlar yaşlandım diye hareket etmekten vaz geçmek yerine hareketi nasıl sürdürebileceklerine yönelik çözümler peşinden gitmeyi tercih ediyorlar ve bu da onlara çok ileri yaşlara dek hareketli bir yaşam olanağı sağlıyor. Bizde, gençlerin arasında bile baskın olan durağan yaşam tarzını düşününce oradaki hayata gıpta ile bakmıyor değilim doğrusu. Fakat şunu da unutmamak gerekiyor ki kentlerde hareketli bir yaşam biçiminin ön koşulu olan altyapı – bisiklet, yürüyüş, koşu yolları, açık-kapalı spor alanları, devasa parklar, yüzme ve su sporları için kullanılan doğal-yapay göletler vb.- bizim ülkemizle kıyaslanmayacak ölçüde gelişmiş durumda Avrupa’da. 

65 kilometrelik yoldan sonra Mainz’daki kamp alanına varıyor, yine yemyeşil çimlerin üzerine çadırımızı kuruyoruz. Burada duşlar ücretli. 1 Euro atmanız gerekiyor pek de sevimli olmayan kabinlerin içindeki düzeneğe. Tabii sıcak su istemezseniz soğuk suyla duş alıp paranızı cebinizde tutabilirsiniz. Tuvaletlerde kağıt ve sabun yok ve ne yazık ki Wifi erişimi de hak getire! Duştan sonra Ren’i bir demiryolu köprüsüyle geçip Mainz merkezine gidiyoruz. Nordsee’de birşeyler atıştırıp açlığımızı hafiften bastırdıktan sonra içecek birşeyler alıp Ren kenarında insan kalabalığına karışarak keyif yapmak istiyoruz ama başlayan yağmur izin vermiyor. Alış-veriş torbalarını yüklenip kampa dönüyor, yakınlarda gözümüze kestirdiğimiz Biergarten’a kapağı atıp okkalı gerçek patates kızartmalarını enfes biralar eşliğinde mideye indiriyoruz. Kadınların işlettiği bu küçücük bira bahçesinden neşe ve mutluluk fışkırıyor. Bizim için geç sayılabilecek bir saatte, 11 civarında çadıra yollanıyor, 15 Euro ücret verdiğimiz bu kampingin sivri sineklerine iyi geceler dileyip uykuya sığınıyoruz.

Ertesi sabah kahvaltı için çay demlerken elektrikli su ısıtıcımız bozuluyor. O günlük idare edip yol boyu rastlayacağımız Real benzeri büyük marketlerden yenisini almayı umuyoruz. Ancak küçük, taşıması kolay ve pratik bir tane bulamıyoruz. Öğlen yemeği olarak bir gün önceden hazırladığımız sandviçleri bira eşliğinde mideye indirip yola devam ediyoruz. Kısa ama karmaşık yolları aşıp 40 kilometre sonra 5. günkü hedefimiz olan Bingen’e varıyoruz.  Bingen-Kempten’deki kamp alanımız biraz kalabalık ama çok güzel. Ren’in tam kenarında yer alıyor. Havadar ve esintili, bu yüzden sivrisinek ızdırabı epey azalıyor. Kamp görevlisi genç arkadaş sempatik ve yardımsever. Duşlar ve tuvaletler oldukça yeni ve temiz. Çadırı kurup yiyecek alış-verişi ve su ısıtıcısı bulmak üzere bisikletle Bingen’e gidiyoruz. Su ısıtıcısı bulamasak da REWE’de yüklü bir alış-veriş yapıyoruz. Malum, ertesi gün cumartesi ve hafta sonları açık yer bulmak çok zor. Kampa dönüp duşumuzu aldıktan sonra günün en keyifli anlarını yaşamak üzere yemeğimizi hazırlıyoruz. Yemek sonrası çevre gezintisi ve ardından nehir kenarı masalarında bira ve muhabbetle akşam sefası başlıyor eşsiz bir gün batımı eşliğinde. Hava harika, yağmur yok. Taşınabilir bisiklet hoperlörümüzle güzel müzikler dinliyoruz. O sırada yan masadaki Alman karı-kocayla muhabbet başlıyor kendiliğinden. Malum darbe girişimi sonrası Türkiye’deki siyasal gelişmeleri ne kadar yakından izlediklerini görüp şaşırıyor, kafalarında yer etmiş yalan yanlış bilgi ve düşünceleri düzeltmek adına epey uğraşıyor, birbuçuk saatin sonunda özellikle kadının sabit fikirliliğini pek de aşamayacağımızı anlayıp müsaade istiyoruz. 12.5 Euro verdiğimiz kampingimizde uykuyu hak etmeye çalışacağız.

6. günümüzü Bingen-Koblenz arası yaklaşık 65-70 kilometre olarak planlamıştık. Parkur sürekli Ren kenarından gittiği için yanlış yollara sapmadan oldukça hızlı bir şekilde yol alıyoruz. Günlerden Pazar ve her yerde festivaller, panayır alanları, orkestralar, dans grupları, yeme-içme standları var. Herkes güneşli, güzel bir günün tadını eğlenerek çıkartıyor. Tarihi ve doğal güzellikleriyle UNESCO tarafından koruma altına alınmış bölgelerden geçiyoruz. Ren sık dönüşler ve kıvrımlarla bizi peşinden sürüklüyor. Sağlı sollu üzüm bağları Ren’in biraz üzerinden başlayıp dik tepelere doğru yemyeşil tırmanıyor. Bu çevrede dünyanın en dik bağları yer alıyor. Bölge, şaraplarıyla, özellikle de Riesling üzümünden yapılanlarıyla ünlü. Ren nehri ile onun bir kolu olan Mosel’in kesişimi “Deutches Eck” olarak adlandırılıyor ve manzarasıyla oldukça çekici bir yer. İşte buranın tam karşısındaki kamp alanı 6. gecemizi geçireceğimiz yer. Düzenli ve biraz da lüks görünümlü bir kamp alanı burası ve epey pahalı. Tüm tur boyunca, otelleri saymazsak, kampingler içinde en çok parayı buraya veriyor, 24 Euro ödüyoruz. Buna rağmen çadır kurma alanı olarak küçücük bir yer gösteriyorlar. Bitişik nizam, dip dibe kuruyoruz çadırlarımızı. Zaten kamping alanlarında aslan payını karavanlar alıyor çok daha fazla para bıraktıkları için. En düzenli, geniş ve güzel yerler onlara ayrılıyor. Çadırları kurarken daha önce bir şekilde tanıştığımız insanlara rastlıyoruz sık sık. Bizimle aynı yönde bisiklet binenlerle zaman zaman aynı kampinglerde konaklıyor, deneyimlerimizi, kaza ya da arızalarımızı, planlarımızı paylaşıyoruz. Erken geldiğimiz için ilk çamaşırı burada yıkamaya karar verip uyguluyoruz. Çamaşırhanedeki makinalar yeterli. Kurutmayı yanımızda taşıdığımız ve her kamp alanında gerdiğimiz ipte yapıyoruz. Kampingimiz Koblenz’e oldukça yakın. Hemen bisikletlere atlayıp kentin yolunu tutuyor, üniversite kenti olması dolayısıyla öğrenci ağırlıklı kalabalığa karışıyor, bir yandan karnımızı doyururken diğer yandan kentin ritmini hissetmeye çalışıyoruz.

Ertesi gün kampingin hemen arkasındaki bisiklet yoluna girip doğrudan rotamıza dahil oluyoruz. Hedefimiz 60 kilometre ötede, Bonn’a yakın bir bölge olan Siebengebirsblick’teki kamp alanı. Almanya’da iş günü çok erken başlıyor. Araba yolları kalabalık, bisiklet yolları sakin. Bir araba içinde, trafik hengamesiyle boğuşarak, telaşlı kalabalığın bir parçası olmaktansa bisikletlerimizle kendi belirlediğimiz hızla, kendi belirlediğimiz rotaya doğru pedal bastığımız için çok şanslıyız doğrusu. Tabii bir o kadar da mutlu! Tam karşıdan esen şiddetli rüzgar, yüklü bisikletlerin üzerinde bize epey zorluk çıkarıyor ama yine de fena yol almıyoruz. Genellikle nehir kenarından gidiyoruz. Yerleşim bölgelerine gelince yol bizi kent içlerine yönlendiriyor. Bu gibi durumlarda tabelaları iyi takip etmek, dönüşleri kaçırmamak gerekiyor. 60 kilometre sonraki hedefimiz olan kamp yerini kolayca buluyor, çadırı kurduktan sonra 2 kilometre gerideki markete pedallıyoruz. Bu akşam yemekte deniz ürünleri var. Tabii şarap ve bira eşliğinde ve bugünün lüksü olan şezlonglara kurulmuş vaziyette. Yemek sonrası  çadır kenarında şarap peynir partisiyle devam eden günümüz 14.5 Euro verdiğimiz bu kamp yerinin tatlı serinliğinde son buluyor.










Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Meril Çiğdem Durmuş Anısına

Eurovelo 15: Ren Nehri Bisiklet Turu

NEDEN BİSİKLET?